Fransız Öpücüğü'nün bu haftaki bölümünü, 2 Mart 1991'de hayata veda eden Serge Gainsbourg'a ayırdık. Günümüzde hâlâ birçok sanatçıya ilham kaynağı olmaya devam eden bu usta müzisyenin otuz yıla yayılan kariyerini, onun klasikleşmiş şarkıları eşliğinde mercek altına aldık.
2 Nisan 1928’de, Paris’te dünyaya gelen Serge Gainsbourg'un (Lucien Ginsburg) çocukluğu, 1917 devriminden kaçan Rus Yahudi’si ailesinin yanında geçmişti. Ressam olan babası Joseph, para kazanmak uğruna bu mesleği bırakmış, Pigalle kabarelerinde piyanistlik yapmaya başlamıştı. Buna karşın eve döndüğünde Chopin ve Stravinski’nin eserlerini çalıyor, oğlunun da kendini klasik müzik alanında geliştirmesini istiyordu. Bu dönemde babasının isteklerine gönülsüz bir şekilde boyun eğen küçük çocuğun asıl arzusu ise ressam olmaktı. İkinci Dünya Savaşı patlak verince göğsüne sarı bir yıldız yapıştırılan Lucien, 1943’te, on beş yaşına geldiğinde ailesiyle birlikte Limoges’a kaçmak zorunda kaldı. Burada Nazi şiddetinden korunmak için eğitimini sahte bir isimle sürdürdü. Özgürlük Hareketi sırasında Paris’e geri dönerek resim dersleri aldı. Ellili yılların başlarında benliğini arayan beş parasız bir ressam olarak hayatını geceleri yaşıyor, caz müzisyenlerinin sahne aldığı Blue Note Café’ye takılıp resimden yavaş yavaş kopmaya başlıyordu. Vaktinin çoğunu Saint-Germain-des-Prés’de geçirdiği bu günlerde, o dönem için biraz saldırgan sayılabilecek bir dizi şarkısıyla halk arasında kötü bir şöhret edinen Boris Vian’la tanışması, kariyerinin dönüm noktası oldu. Vian’ın şarkılarından etkilenen Gainsbourg, geniş kitlelerce tanınma yolunda geçici bir çözüm olarak gördüğü müziğe geçiş yapmaya karar verdi. 1958 tarihli ilk albümü “Du chant à la une”, büyük ses getirdi ve Charles-Cros Akademisi ödülüne layık görüldü.
Altmışlı yılların başında yé-yé akımı Fransa’yı etkisi altına almışken, kendini daha seçkin bir tarz olarak görülen caz müziğinin yanında konumlandıran Gainsbourg, caza olan bu ilgisini, 1963’te çıkardığı “Gainsbourg Confidentiel” isimli albümle taçlandırdı. Minimalist düzenlemeleriyle dikkat çeken bu albümde, ona sadece iki müzisyen eşlik ediyordu. Kelime oyunları ve ses tekrarlarını da sık sık kullanmıştı Gainsbourg bu çalışmasında. Bu albümde yer alan Elaeudanla Téïtéïa'nın ismini, Lætitia adını oluşturan harflerin okunuşlarıyla yaratmış sanatçı. Sesli harflerin tekrarlanmasından oluşan bir ortaçağ ilahisini de akıllara getiriyor bu sıra dışı yazım tarzı.
Altmışların ortasında yorumculuğuyla olduğu kadar başkaları için yazdığı şarkılar sayesinde de aranan bir isim haline gelen Gainsbourg, ilk zamanlar Michèle Arnaud (La recette de l'amour fou), Philippe Clay (Chanson pour tézigue) veya Juliette Gréco (La javanaise) gibi tecrübeli sanatçılarla çalışırken yé-yé akımının başlangıcıyla Pétula Clark (La Gadoue), Françoise Hardy (Comment te dire adieu) ve France Gall (Les sucettes) gibi gençlerle işbirliği yaptı. Hatta Gall için 1965 Eurovision Büyük Ödülünü kazanacak olan Poupée de cire, poupée de son’u yazdı. Bununa birlikte yine aynı dönemde kendi dinleyicisinin karşısına, Afrika (New-York USA) ve Brezilya (Couleur café) ritimleri üzerine kurulu son derece orijinal bir albüm olan “Gainsbourg Percussions” ile çıktı. Bu albümde Nijeryalı müzisyen Babatunde Olatunji’nin üç şarkısını albümde onun adına yer vermeden Fransızcaya uyarlamıştı. Gazeteci Jean-François Brieu, Gainsbourg’un bu çalışması hakkında, Fransa’nın "İlk Dünya Müziği" albümü diyecekti.
Altmışların ikinci yarısında, yé-yé akımını Beatles çılgınlığı izlerken, Gainsbourg 1966'da İngiltere’ye giderek bir dizi yetenekli aranjör ve müzisyenle tanıştı. Yaklaşık on yıl çalıştığı bu ekiple yaratacakları modern melodiler, ona nihayet kendi sözel ve cinsel takıntılarını ifade etme fırsatını veren bir tuval görevini üstlenecekti. 1967’de Brigitte Bardot ile birlikte Je t’aime... moi non plus’yü kaydetti ancak Bardot, parçanın yayınlanmasını son anda engelledi. Buna karşın şarkı, bir sonraki yıl Jane Birkin’in de katkısıyla Dünya çapında olay yarattı. Vatikan’ın da tepkisini çeken parça nedeniyle Gainsbourg pornografik eserler üretmekle suçlansa da;o bu suçlamalara karşı, erotizmin kendisi için yalnızca estetik bir anlam taşıdığını belirtecekti.
1968'de, Georges Lautner’in aynı tarihli Le Pasha adlı filminin soundtrack’i için Requiem pour un con adlı parçayı yazmıştı Gainsbourg. Filmin başrolünde Jean Gabin yer alıyordu. Parçanın melodisi için Antonin Dvorak’ın bir eserinden ilham almıştı sanatçı. Düzenleme ise Michel Colombier’ye ait. Hem film hem de parça yayınlandıkları zaman sansüre uğramaktan kurtulamamıştı.
Yine 1968'de Initals B.B adlı parçayla büyük ses getirmişti Gainsbourg. Brigitte Bardot için yazdığı şarkının müziği için yine Dvorak’ın bir bestesinden, sözleri içinse Baudelaire ve Edgar Allan Poe şiirlerinden esinlenmişti. Parçanın sonunda geçen Almeria ise, Bardot’nun bir film çekimi için gittiği ve Gainsbourg & Bardot ikilisinin ayrılığına neden olan şehir olarak biliniyor.
Daha önce bahsettiğimiz gibi, Serge Gainsbourg kariyerini boyunca birçok farklı sanatçı için şarkılar yazmıştı. Bunlardan biri de Dario Moreno’ydu. Onun tarafından yorumlanmak üzere Desesperado adlı şarkıyı yazmıştı sanatçı. Programın bu bölümünde Sayın Erkan Özerman bize, Moreno ve Gainsbourg’u içeren bir anısını aktardı:
"Programınızın bu bölümünde misafir olarak bulunuyorum ama yine ortalığı karıştırmadan, Gainsbourg'la ilgili çok önemli bir şey anlatmak istiyorum çünkü Gainsbourg'un bir şarkısını okuyacak Dario şimdi, Desesperado değil mi? Dario Moreno, Eddy Barclay'i terk edip yeniden Philips firmasına dönmüştü. Don Kişot'u, Jacques Brel, Dario Moreno ve Madam Joan Diener yani Dulcinea'yı oynayan hanım okuyacaklardı. Dario o şirketi terk ettiği için Barclay'den tekrar izin alıp bir ödeme yapmak gerekiyordu fakat Barclay de bunu kabul etmediğinden malesef bu muhteşem üçlünün plağı yok. Dario tek başına plak yaptı, stüdyoya son girişiydi zaten. Birkaç günlüğüne annesini görmeye geldi, İstanbul'da arkadaşlarına veda edecekti çünkü bir sene oyun kapalı gişe oynayacaktı ama havaalanında öldü. O plağı yaptığımız zaman bizi havaalanında sanat direktörümüz karşıladı. Sanat direktörümüzün de bir özelliği var, Nana Mouskouri'nin kocası, yani aile içinden: André Chapelle. Biz stüdyoya girdik, Claude Bolling'le beraber. Hep beraber L'homme de la Mancha - Don Quixote kaydederken, kapı açılıdı içeri Gainsbourg girdi. Girince bunlar bir gülmeye başladılar, öyle bir şey ki, tuhaf bir şey oluyor ama ben bilmiyorum. André Chapelle'i kenara çektim, "Nedir bu kadar hepinizin deliler gibi güldüğü?" dedim. Aklı başında bir insan bu kahkahaları atmaz. Atanlardan birisi burnu yere düşse almayan Gainsbourg, öteki de Dario Moreno. Gainsbourg'un yanında da genç bir kız duruyor, onunla girdi içeri. Fevkalade zamparaydı. Bana Dario demişti ki: "Bu çirkin dediğin adam var ya, Bardot dahil herkesi çok yakından tanır". Neyse, niye güldüklerini öğrendim: Fransa'da bir iş yaptığın zaman, başarılı bir şey olduğu zaman prodüktör bir yere yemeğe götürüyor. Mesela Dario, Olympia'da sahneye çıkmak üzere kontrat imzaladığı zaman, Olympia'nın sahibi Bruno Coquatrix, Chez Maxime'de yemek veriyor. Bunların güldüğü olay da oymuş. Gainsbourg'la Dario bir iş yapıyorlar, yemeği ben ikram edeceğim diyor Gainsbourg, hepsinden zengin bir adam, ve bunları beş franklık fakirler lokantasına götürüyor. Bu, bunların arasında öyle bir olay ki bir araya geldikleri zaman bağır bağıra bunu gündeme getiriyorlar. Ben tabi, yabancı olarak dinledim. "Merhaba, merhaba" derken Gainsbourg'un yanındaki genç kıza döndüm dedim ki: "Siz Blow-Up (Cinayeti Gördüm) filminde oynadınız değil mi? Finaldeki o iki genç kızdan birisiniz". Dario da şok, Gainsbourg da şok. "Nerden biliyorsun?" dediler. "Geçen hafta Brüksel'de seyrettim, o filmi çok severim" dedim. O kız ne kadar sevindi, Fransızca da bilmiyor. Kim o biliyor musun? Jane Birkin... Benim anılarım bitmez, biz Gainsbourg'un sözünü ve müziğini yazdığı bu güzel şarkıyı Dario Moreno'dan dinleyelim"
1971’de, Jean-Claude Vannier ile ortaklaşa gerçekleştirdiği “Histoire de Melody Nelson” albümünden itibaren arka plandaki müzik üzerine konuştuğu parçaları, klasik tarzda şarkılara tercih etmeye başlayan Gainsbourg, bu sayede anlatım tekniğini de yenilemişti. Artık birbirinden bağımsız şarkıların yer aldığı albümlerin devri kapanıyor, her şarkının, adeta bir puzzle parçası misali ait olduğu albümle tam bir ahenk içinde olması gerekiyordu.
Bu "konsept albüm" kavramını 1975 tarihli “Rock Around the Bunker” ile son mertebeye getiren Gainsbourg, söz konusu albümde Nazizm’i rock müzik ile lanetliyor, çoğu hayranının bir başyapıt olarak gördüğü L’homme à la tete de chou aracılığıyla da insanın kendi kendisiyle nasıl dalga geçeceği konusunda kusursuz bir örnek veriyordu. 1979’da, Londra stüdyolarının tekdüze müziğini tamamen terk eden Gainsbourg, Jamaika kökenli reggae müzik sayesinde şarkılarına ilk dönem eserlerinde de rastlanan etnik ritimleri ekledi. İnsanları provoke etmekten özel bir zevk aldığından,reggae ağırlıklı şarkılardan oluşan albümü için Fransız Milli Marşı La Marseillaise’i bu tarzda seslendirdi ve büyük bir skandala neden oldu. Tüm gelenekleri yerle bir eden Aux armes etc. adlı bu parça yüzünden 1980’de Strasbourg’da vereceği konser öncesinde kaldığı otele bomba ihbarı yapıldı. Müzisyenlerini eve yollayan Gainsbourg ise sahneye tek başına çıkarak ilk sıralardaki aşırı milliyetçilerin karşısında, milli marşın ilk iki kıtasını aslına sadık şekilde okudu.
1979’un Aralık ayında, on dört yıl aradan sonra rasta saç modeliyle sahneye çıkan Gainsbourg, kendisini izlemeye gelen kitlenin de değişime uğradığını fark etti. Yıllardır “Küçük oğlanlar” ve “küçük kızlar” şeklinde hitap ettiği seyircileri, artık genelde “sosyete” kesiminden oluşuyordu. Seksenlerin ilk yıllarında, Jane Birkin tarafından terk edilmesinin de etkisiyle kötücül bir benlik olarak tanımlayabileceğimiz “Gainsbarre” karakteri, Gainsbourg’u yavaş yavaş ele geçirmeye başladı. Medyada giderek daha fazla yer alıyor, 500 franklık bir banknotu yaktığı, Whitney Houston’a ahlaksız tekliflerde bulunduğu ya da Catherine Ringer’ye hakaret ettiği televizyon programlarından cinsel hayatıyla ilgili ayrıntıları teşhir ettiği röportajlara, yoldan çıkmış umutsuz adam imajını git gide pekiştiriyordu. Kendi kendini yok etmekle fazlaca meşgul olduğundan müzikal anlamda da artık moda yaratan kişi olmaktan çok, yapılanları takip eden birine dönüşmüştü. 1984’te New York’ta David Bowie’nin müzisyenleriyle birlikte “Love on the Beat” isimli albümü kaydetti. Hipnotize edici ritimleriyle dikkat çekiyordu bu elektro-funk albüm ve çoğu eleştirmene göre onun son başarılı işiydi. 1986’da katıldığı bir televizyon programında, Guy Béart’la popüler müziğin sanatın ana dalı sayılıp sayılmayacağı hakkında bir tartışmaya girmişti Gainsbourg. Kendi eserlerini de aşağılamayı dert etmeden popüler müziği: “Sanatın, küçüklere yönelik küçük bir dalı” olarak tanımlamıştı. Bugün onun Dünya müziği üzerinde yarattığı etkiye ve ardında bıraktığı olağanüstü repertuvara bakınca, insan “Acaba yanılıyor muydu?” diye düşünmekten alamıyor kendini.
Şarkıcı / Yorumcu | Parça Adı | Albüm Adı | Süre |
---|---|---|---|
Serge Gainsbourg | La chanson de Prévert | L'étonnant Serge Gainsbourg | 3:02 |
Serge Gainsbourg | Le poinçonneur des lilas | Du chant à la une! | 2:44 |
Serge Gainsbourg | Elaeudanla Teïtéïa | Gainsbourg Confidentiel | 1:35 |
Serge Gainsbourg | New-York USA | Gainsbourg Percussions | 2:19 |
Serge Gainsbourg & Jane Birkin | Je t'aime... moi non plus | Je t'aime... moi non plus | 4:24 |
Jane Birkin | Jane B. | Jane Birkin Sings Serge Gainsbourg Via Japan (Live) | 3:01 |
Serge Gainsbourg | Requiem pour un con | Initials B.B. | 2:53 |
Serge Gainsbourg | Initials B.B. | Gainsbourg Live (Casino De Paris) | 3:03 |
Dario Moreno | Desesperado | Best of - Gold | 2:30 |
Serge Gainsbourg | Ballade de Melody Nelson | Histoire de Melody Nelson | 2:01 |
Serge Gainsbourg | Aux Armes Et Caetera (Version Inedite) | Live au Palace 79 | 3:40 |
Serge Gainsbourg | Sorry Angel | Love on the Beat | 3:58 |